22 Eylül 2013 Pazar

Viyana'nın Fethi | 20.05.2013


Macaristan ilginç bir yer gidiş dönüş bileti sadece gidiş biletinden daha ucuz, bu yüzden bizde gidiş dönüş bileti alarak Siemens'in üretmiş olduğu ÖBB ( Austria Railway ) trenine bilet aldık. Planımız 12 gibi Viyana'ya varmak ve son Almanya trenine kadar Viyana'yı gezip dönmekti ve böyle de oldu.

Trenden indikten sonra istasyonda çalışan bir Türk ağabeyimize rast geldik ve sağ olsun bize Viyana haritası temin etti. Almanya'ya nasıl, ne zaman geçeriz, çantaları nereye bırakırız tartışmalarından sonra yola koyulduk ve kendimizi Aziz Stephan Katedrali'nde bulduk. Karnımız acıkmıştı ve bir Türk restoranı bularak hem karnımızı doyurabileceğimizi hem de çantalarımızı bırakabileceğimiz düşündük.



Karnımızı doyurmasına doyurduk ama çantalarımızı restoranta bırakamadık. Çünkü restaurant işletmecisi çantalarımızın daha güzel yerlere layık olduğunu söyledi bizde çantalarımıza uygun yer aramaya başladık. Mustafa'nın bir kişi hostelde yatak kiralasın hepimiz çantalarımızı oraya bırakırız fikriyle hostel aramaya koyulduk, derken Betül bir hotele girdi ve hotelden yanında belboyla birlikte çıktı. Biz şaşkınlık içerisinde çantalarımızı belboya verdik o da bir güzel arabaya yerleştirdi, Betül'den 5€ bahşiş aldı. - Düşünün 5 yıldızlı Viyana'da bir hotel, önünde lüks arabalar duruyor aldığı bahşişler büyük ihtimal ile maaşından fazladır bizim verdiğimiz 5€ ya ancak bir paket sigara alır. - Betül hotele girip adres soracağına direk çantamızı bırakabilir miyiz? diye sormuş belboyda şaşırtıcı bir biçimde evet demiş ve böylece restorantlara layık olmayan çantalarımız layık oldukları hizmetle 5 yıldızlı hotellerinde yerlerini almışlardı.

 

Çantalarımızdan kurtulduktan sonra haritamız üzerinde işaretli olan yerleri Mustafa'nın kılavuzluğunda gezmeye başladık. İlk durağımız Kelebek evi oldu. Açıkçası kelebeklere karşı özel ilgisi olan yoksa boşuna para verilmemesi gereken yerlerden biriydi. Bu ev cam çatılı olup içinde kelebeklerin yaşaması için uygun bir iklim ve tabiat oluşturulmuş içinde yüzlerce kelebek olduğu söyleniyor ancak pekte öyle olmadığını gördük.



Çok oyalanmamızdan dolayı müzelerin giriş saatlerini kaçırmış ve önlerindeki heykellerle resim çekilmekten başka yapabileceğimiz bir şey kalmamıştı.



Viyana'nın bir müzik şehri olmasından operaya gitme duygusu kapladı içimizi ve hemen fiyat sormaya koyulduk. Adamın sadece müzik mi olsun dansta olsun mu şarkı da söylensin mi sorularına Türk usülu "little little in the middle" cevabı verdik ve taa taaaaaaaa  Salon Figaro; Mozart ve kız kardeşinin birlikte konser verdiği tarihi bir solandaydık.



Müziğin şarhoşluğuyla Viyana'ya veda edip tren garının yolunu tuttuk. İlk hedefimiz München ileri...





31 Ağustos 2013 Cumartesi

Buda Gelir BudaPeşte | 19.05.2013 İkinci Gün


 The Godfather film müziğiyle güne merhaba dedik. Dışarı çıktığımızda amcamız da müziğini değiştirmişti ve aramızda müzisyen olan Duygu arkadaşımız hemen elini cebine atıp, amcamıza bahşiş verdi.





Bir önce ki gün aldığımız Hop On - Hop Off  biletleriye şehiri gezmeye başladık. Budapeşte'nin tüm turistik özellik taşıyan yerlerini gezdik aklımda kalan yerlerden biri Kahramanlar Meydanı'ydı. Çünkü gitmeden önce internetten bir blogta ortada bulunan 7 heykelden birinin Atilla'ya ait olduğunu okumuştum. Ancak sonradan Mustafa ile yaptığımız tartışmalar sonucu ve internetti tekrar taramamla o heykelin Atilla değil, Kral Arpad olduğunu öğrendim. 

Detaylı bilgi için:  http://goo.gl/BlJPZi 

  
   


Kahramanlar Meyda'nından  hemen arkasında bulunan kaleye geçtik. Kalenin ön bahçesinde festivale denk geldik ve burada tarihi bir mizansel sergileniyordu. Ne yazık ki sonuna denk gelmiştik. Ama orada kurulan çadırlardan ve askerlerin giydiği kıyafetlerden anlaşılacağı üzerine Osmanlı savaşlarıyla ilgili olduğu sonucuna vardık ve Türkiye'de havalı tüfekle balon patlatma olayının ok atma versiyonuna denk geldik. Damarlarımızda ki kandan olsa gerek hemen aldık elimize ok ile yayı...



Kalenin bağçesinde ilginç bir müzik kulağımıza geldi ve ilk defa HURDY GURDY* görmüş, dinlemiş olduk.



Kaleden sonra şehrin yüksek tepelerinden biri olan Balıkçılar Tabya'sına geçtik. Burada bizi folklorik bir dans grubu ve ne hikmetse çözemediğimiz bir akbabalı adam karşıladı.



Çok gezdik çok gördük en son kendimizi Gellert Tepesi/ Özgürlük Anıtı'nda bulduk. Günün yorgunluğu ve HOHF** otobüsüne yetişmek için sarfedilen efor sonrası otobüse yetişilemeyince çöken hüzünle birlikte arkadaşlarımı biri bizi gözetliyor edasıyla kaydettim.


Geri dönüş yolunda parlemento binasına gidenler ve hostele geri dönenler olarak ikiye ayrıldık. Parlemento binasında yapılan çalışmalardan ötürü içine giremedik ancak yakınlardaki bir alışveriş merkezine gidip orada rastgele bulduğumuz Türk Restourantından uygun fiyata bir tabak dolusu geleneksel yemeklerimizden yerken hostele dönen entel arkadaşlarımız duşlarını alıp üzerlerini giyip entellik uğruna bir tabak makarna ve iki yudum şaraba dünyanın parasını vermişlerdi. Onları bu gafletten kurtarmak için hemen bir Irish Pub'a geçtik...

Yağan yağmurdan sahip olduğumuz Fucking Berlin ve Leopar desenli*** şemsiyelerimizle korunmaya çalışıp, hostelimizin yolunu tuttuk.


* Hurdy Gurdy : http://goo.gl/JHUa7y
** Hop On Hop Off
*** Leopar desenli şemşiye Türkiye'ye dönüş yolunda Romayı çok beğendi ve oraya yerleşti. İtalyan tarzı şemsiyeleri çok beğenmiş olsa gerek.

30 Haziran 2013 Pazar

Buda Gelir BudaPeşte | 18.05.2013 İlk Gün

Bizi Budapeşte'ye götürecek olan Slovakya bandıralı, kompartımanlı, kösnük trenimize binmiş kompartmanlarımıza yerleşmişken birden treni değişik kokular almaya başladı ve kompartmandan çıkıp kokunun nereden geldiğine baktık. Aslında çok uzakta aramaya gerek yokmuş...


Rotamız:


BudaPeşte - Keleti Tren İstasyonu'nda indikten sonra Turist İnformation'dan Budapeşte haritası alarak hem merkeze doğru yürüyor hem de hostel bakınıyorduk. Bu arayışımış üç kilometre yürüdükten sonra son buldu.

Kaldığımız hostel http://www.allcentral.hu buydu. Hostel gittiğim en kötü ancak fiyatı en uygun hosteldi. En büyük avantajı merkezde bir yerde olmasıydı. 

Hostele yerleşip yıkandık paklandıktan sonra, KFC'ye karnımızı doyurmaya gittik. Duygu'nun bana salladığı tavuklar sayesinde iyice kanımı ve karnımızı doyurduk. Hostel arayışlarımız sırasında Hop On - Hop Off (  City SeeSight) firmalarından aldığımız haritalar sonucunda BudaPeşte'yi yürüyerek gezemeyeceğimiz kanısına vardık ve Fiyatlarının uygun olmasıyla ( 2 gün boyunca kullanabilme ve 1 kereliğine tekne turu dahil yaklaşık 16€'ya ) Kendimizi tekne turunda bulduk.


Margitsziget Adası'nda indik. Asıl gezi işlerini ertesi güne bıraktığımız için hava kararıncaya kadar zamanımızı burda harcadık.


 
ve tekrar HopOnHopOff teknesiyle DUNA* nehri üzerinden geri döndük.


Hava iyice karamış ve karnımız açıkmıştı. Merve'den gelen teklifle birlikte Macaristan'ın meşhur Gulash Çorbasından içmeye karar verdik. Meydanın ortasından bulunan nezih, elit bir yere oturduk. Karnımız biraz doyunca tabii insan çılğınlıklar yapmak istiyor....


Gulash Çorbası hakkında doğru bilgiler için : http://www.yemekhikayeleri.com/hikayeler/yemek-ve-tarih/macar-corbasi-gulas-osmanli-nin-kul-asi-mid.html

Gulash Çorbası nasıl yapılır : http://iamthetourist.blogspot.de/2013/04/macar-kulturunden-bir-lezzet-goulash.html

Yemeğimizi de yedikten sonra günün ve seyehatın vermiş olduğu yorgunlukla hostelimizin yolunu tuttuk. Çünkü ertesi gün gezilecek bir çok yer bizleri bekliyordu...

*TUNA

28 Mayıs 2013 Salı

Prag'ta Gezelim 2. Gün | 17.05.2013


Gezimizin 29. saatine girerken elimizdeki haritadan kabaca bir circle oluşturup ayaklarımızı harekete geçirdik. Yakında bulunan müzeye doğru yöneldik ancak müzenin tadilatta olması, Betül ve Mustafa'nın bulduğu Efes Restaurant'ına yakın olmamız bunun yanında bir de saatin 12'ye doğru geliyor olması ve dahası "çiğ köfte de varmış..." rivayetinin ortaya atılmasıyla birlikten kendimizi Efes Restaurantı'nda bulduk.


Efes Restaurantı detaylı bilgi için: https://www.facebook.com/pages/Efes-Restaurant/511502988887192


Karnımızı doyurduktan sonra Restaurant'ın sahibi ablamız bize Budapeşte'ye gitmemiz konusunda çok yardım cı oldu. Telefon görüşmeleri yaptı, internetten siteler baktı, daha neler neler...

Nasıl gideceğimize karar verdikten sonra tren istasyonunun yolunu tuttuk ve biletlerimizi aldık. O sırada bozuk para toplama sevdasına giren Kutay kafayı yemek üzereydi. Günün yarısını boşa geçirdiğimizin farkına vararak hızla harekete geçip metro ile Prag kalesine geçtik.


                    


Kaleden çıkıp, Charles Köprüsü üzerinden geçip tekne turu yapma kararı aldık. Köprüden geçerken imzamızı attık ve yıllar sonra tekrar Prag'a gelip yazımızı bulabilir miyiz hayallerine dalarak köprüyü geçtik. Köprünün tam dibinde Prag İşkence Müzesi bulunmaktaydı ancak 5 dakikalık fark ile yetişemedik. 


İçgüdülerime güvenerek köprüden sola doğru saptık 100-150 metre yürüdükten sonra Çek kızlara yaklaşıp Amatörce gezi teknesine nereden binebileceğimiz sorduk. Onlarda geldiğimiz yönü göstererek ileriye gitmemizi söylediler. 

Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük...

Tam tamına 2,5 kilometre yürüdükten sonra seferlerin bittiğini gördük ve başka bir limanda hâlâ seferlerin devam ettiğini öğrenip o limana gitmek üzere tramvaya bindik.
 


Kilometrelerce yol yürüdükten sonra gezi teknesine bineceğimiz limana geldik. Yirmi dakikalık bir zaman vardı teknenin kalkmasına, karnımızın aç olmasıyla  herkese ekmek arası bir şeyler yaptırabiliriz düşüncesiyle Mustafa, Kutay ve ben meydana yöneldik. Tek bulabildiğimiz bir dönerciydi...

Gezinin büyük itirafı burada geliyor. 

Öncelikle dönerciye 10 tane döneri 10 dakikada yapabilir misin diye sorduk. Tabiki yaparım dedi. Ancak 3 yarımı yapması 5 dakikayı bulunca kalan siparişleri iptal edip. Yaptırdığımız o üç döneri geri dönerken afiyetle yedik ve ayıp olmasın diye sevgili arkadaşlar sizlere hiç bir şey bulamadık dedik.


Tekneden indikten sonra eski şehir meydanına yöneldik. İnanılmaz derecede hareketliydi. Her yerde kendi çapında gösteri yapan insanlar ve turistlerle meydan dolup taşıyordu. Aynı gün içinde o meydanın hem dolu hem de boş halini görmüştük. Astronomik saate selam verip karnı aç olanlar için merkezde yemek yiyebileceğimiz yerlere yönelmişken Sex Müzesi karışımıza çıktı.




Dar sokaklar ve eski evlerin arasından geçerek Vaclavske Caddesi üzerinde tüm kafilenin karnını doyurduktan sonra tren garının yolunu tuttuk.

Bizi Budapeşte'ye götürecek olan Slovakya bandıralı, kompartımanlı, kösnük trenimize bindik.

Tren maceralarımız için bir sonra ki yazıyı bekleyin...

Kokuları şimdiden gelmeye başladı...

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Prag'a Giderken | Road to Praha 16.05.2013



Her şey bir önceki tatili Schmalkalden'de geçirmemizle başladı. Bu tatilde kesinlikle bir yerlere gidecektik, kağıtlar, kalemler, laptoplar, iphonelar ellere alınıp planlar yapılmaya, fikirler ekilmeye başlandı. O buna, bu şuna, şu buna derken kadroyu 10'a tamamladık ve otobüste yer kalmamasıyla geziyi bir gün önceye çekip, doğaçlama olarak gezmeye karar verdik.

Planımız 11:15 trenine binip Erfurt'a geçerek oradan sonrasını planlamaktı. Ancak olaylar hiçte öyle gelişmedi.

Kısa bir uykunun ardından saat 11 gibi tüm kafile treni beklemeye koyulduk. 11:13'te bir tren geldi. Herkes Almanya'nın disiplinine alışmış olmasından dolayı bu gelen trenin bizim tren olamayacağına kanaat getirdik ve diğerini beklemeye koyulduk. yaklaşık 5 dakka geçtikten sonra giden trenin bizim trenimiz olduğunu anladık. 

O an üzüntünün fotoğrafını çekmeyi başardım.


Erfurt'a Meiningen üzerinden değilde Zella-Melis üzerinden gitmeye karar verdik. Erfurt'a vardık, ticket information'da maliyet analizi yapı en uygununu seçtikten sonra haritada da görüleceği gibi Prag'a geçtik.


Ancak macera yeni başlıyordu. Karnımız aç ve kalacak bir yerimiz de yoktu. DB otobüsünden indikten sonra turist informationdan aldığımız harita ve gelmeden önce nerelerde hostel bulabileceğimiz fikriyle merkeze doğru yürümeye başladık ve tabi ki dönerci gördük. Girdik içeriye dönerci Cezayirli çıktı, siparişleri verdik, dönerler geldi, biraz gevşemiştik ki, muhabbet muhabbeti açtı ve Cezayir nerde biliyor musunuz? diye sordu. O an ki patlamayla yapıştırdım cevabı: Do you know Ottoman Empire? Allah'tan adam duymadı...

Karnımız toktu ancak kalacak yerimiz yoktu. Haritamıza davranıp olası hostel bölgesine yöneldik. Bir kaç deneme başarısız çıktıktan sonra nasıl olduysa üç gruba bölündük. Kutay ve ben farklı bölgede hostel ararken Mustafa ve Betül'de farklı yerlerde hostel arıyor aralarında Buket, Merve, Oğuzhan, Rukiye, Duygu ve Gülay'ın olduğu bir grup oturup bekliyordu.

Betül ve Mustafa'nın bir Türk restoranı bulması ve ordaki ablamızın bize yardımcı olmasıyla tarif edilen hostele yerleştik. Kızlar için kalacak yer bulmuştuk ancak erkekler için kalacak bir yer bulamamıştık. Hoş gecenin ışıltısı ve daha önce izlediğimiz Amatör videolar bizi (erkekleri) dışarda kalabileceğimize ikna etmişti.


Hostele eşyaları bıraktıktan sonra ufak bir şehir turu attık.






Yorulup gazi olanları hostele bıraktıktan sonra kalan sağlarla birlikte bizim gibi eğlence arayan bir kalabalığa takılarak Prag'ın en büyük kulübünün yolunu tuttuk. Hemen Vltava nehri yanında demliğe suyu koyduktan sonra kaynaması ve demlenmesi için KARLOVY LAZNE'ye geçtik. Girdiğimizde saat 02:00 ve çıktığımızda saatler 5'e geliyor gibiydi. Kulüb'ün büyüklükğünden büyülenmenin yanından dışarıya çıktığımızda havanın aydınlık olması bizi şaşırtmış ve kimsenin uykusunun olmamasıyla birlikte Mustafa'nın tabiriyle ASTRONOT ya da ASİMPTOT saatinin yanına gitmeye karar verdik ki orjinal adı Astronomik Saattir.



Saatler 5 i göstemeye 5 kala astronomik saat önünde çıkması gereken azizleri bekledik ama hiç bir hareket olmadı biz de kendi hareketimizi gösterdik evelAllah.


Gün iyice açılmaya ve sindirim sistemlerimiz hızlanmaya başlamıştı. Hemen 5 yıldızlı bir hotele girerek ihtiyaçlarımızı giderdik. Kahvaltı yapmak için McDonalds yolunu tutup oradan da hostele geçtik. Kızların Check Out saatini bir saat öteletip, onları kahvaltı yapması için uyandırarak kendilerinden boşalan yatakları doldurup yaklaşık 2 saatlik bir uyku çektik. Hayatım boyunca uyuduğum en verimli uykuydu.



Hostele dönüp uyuyanların Prag'ta 2. günü başlarken kalan sağlar gezinin 29. saatine girmek üzereydi...

Devam edecek.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Berlin Neredir? ve Berlin Nasıl Gezilir? | 3. Gün Bize Kalanlar.


Saat 9 gibi kalktık. Hostelde kahvaltı dahil olmadığından SDÜ kafilesinin kahvaltıda aldığı muzlardan alarak kahvaltımızı muzla yapıp Alexanderplatz'a oradanda Deutsches Technikmuseum'a geçtik.


Bugünkü hedefimiz Deutsches Technikmuseum ve Tutankamon özel gösterimine gitmekti ancak hesaba katmadığımız şey Deutsches Technikmuseum'un çok büyük olması ve gezmenin çok zaman almasıydı. Bu yüzden Tutankamon'a gidemedik.


Deutsches Technikmuseum bileti 4,50€ ve zaman darlığından müzeyi hakkını vererek gezemedik. Müze çok büyük bir lokomatif çeşitliliğine sahip yani tren severlerin muhakkak uğraması gerekir.



Müze tamamiyle teknik bir müze ve bir çok şeyde interaktif. Bu yüzden  rahatlıkla üç dört saat zaman harcayabilirsiniz burada.


Müzeden çıkıp S-Bahn ile tekrar Alexanderplatz'a dönüp öğle yemeğini yiyip, hediyelik eşya alarak geri dönemeyi planlıyorduk. S-Bahn istasyonuna girdik ve karşımızda kulaklıklı kocaman bir kalabalık bize bakıyordu. Şaşırdık, korktuk, durakladık istasyon içinde sola saptık ve bir alkış tufan koptu. Herhalde bir flash mob olayına maruz kaldık.

Alexanderplatz'a gitmek için aktarma yapacağımız durak Kottbusser Tor'du. Durakta indik ve aklımıza oranın Türk mahallesi olduğu aklımıza geldi. Hem karnımızı doyuralım hem de Mevlana Camii'ndeki hocaya ( Abdullah Hoca) Mitfahrgelegenheit ile ayarladığımız arabaya nereden bineceğimizi sorarız diye Kottbusser Tor'da inmeye karar verdik.


Mitfahrgelegenheit ayarladığımız araba ile öğlenden sonra üçte Erfurt'a oradan da Schmalkalden'e geçtik. Berlinde iki gece üç gün kaldık. Doğaçlama bir şekilde Berlin'i gezdik ve harikaydı. Eğer tren istasyonunda yatabilmeyi göze alırsanız ve bilet almadan şehir içi ulaşımı kullanırsanız çok ucuza Berlin'i gezmeniz mümkün.


Başka bir gezide görüşmek üzere.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Berlin Neredir? ve Berlin Nasıl Gezilir? | 2. Gün Berlin HIGHLIGHTS

Oğuz ve Oğuzhan'dan önce kalkarak ilk gün hostelden aldığımız haritayı göz ucuyla süzerken bir yandan da kalkın artık diye bağırıyordum. Gece bizimle kalan zenci yoldaşımız çoktan gitmiş oda tamamiyle bize kalmıştı.
Herkesin uyanmasıyla nasıl gezeceğimiz ve nasıl döneceğimizi karalaştırmamız lazımdı. İçinde bulunduğumuz gün gitmek istesek öğleden sonra üçe kadar vaktimiz vardı ve bu kadar az bir zaman bize yeterli değildi. Bu yüzden Oğuzhan'ın Berlin'i daha önce gezmiş olmasından ötürü onu Berlin Hauptbahnhof'tan uğurlayıp, bir gece daha gerekirse Hauptbahnhofta kalmayı göze aldık.

 
 


  

Elimizde Sadece bir Harita ve bir günlük Berlin deneyimi vardı. Yani hiç bir şey bilmiyorduk, ne plan ne bir program tamamiyle doğaçlama ve harita okuma becerimize güvenerek Berlin'i gezecektik. Oğuzhan'ın Alexanderplatz'dan yürüyerek müzeleri gezersiniz lafını destur kabul edip. S-Bahn'a bindik. Bir yandan haritaya bakarken bir yandan da bilet memurlarını kolluyorduk. Birden eski, heykelli binaların oradan geçtiğimizi farkettim ve müzelere daha yakın olacağını düşündüğümüzden Hackescher Markt durağında indik. Haritaya göre Bode Museum'a gitmeye çalışırken kendimizi Neue Synagogu'nda bulduk. Resim çekilip, facebookta check-in yaptıktan sonra Özgürlüğün zirvesinde olduğumu hissettim. Bilmediğin bir ülke bilmediğin bir dil, rahatça konuşabilliyorsun ve ne yapsan kimsenin umrunda değil. Yaşasın Özgürlük.

Sinagogtan Bode Museum'a geçtik. Hiç bir fikrimiz yok baktık kapıyı birileri açtı içeri girdi bizde daldık içeri. Bilet gişesinde buranın müzeler adası olduğunu öğrenip, müzeler adasındaki müzelerde geçerli olan biletlerden aldık.(9€- 26.04.2013) Müzenin girişinde kocaman heykel karşıladı bizi, heykele baktık üst kata çıktık, dedik herhalde bu kadar sonra tam dışarı çıkacaktık ki, birden kadının verdiği broşüre baktık. Meğer heykelin arkasındaki kapıdan giden bir kolidor var ve asıl müze oradan itibaren başlıyor. Yaklaşık 15 dakikada müzeyi gezdik. 

Bode'den sonra kazı çalışması yüzünden istikametimiz Neus Museum'a oldu. Yıllar önce belgeselini izlediğim Nefertiti'nin büstünü gördüm. O an duygularım gerçekten karışıktı. Nereden Nereye... Bu müzede Mısır ve Roma eserleri bulunmakta. Yaklaşık 20 dakika da bu müzeyi tamamladık. Eğer Antalya Müzesi'ne gittiyseniz Neus Museum'daki Roma kısmını çok rahatlıkla pas geçebilirsiniz.

Pergampn Museum, burada büyük boyutlu bir çok şey var. Pazar girişi çinileri, Yunan tapınağı vs, Ancak Oğuz ile beni en çok etkileyen şey müzenin ikinci katında bulunan İslam Eserleri bölümüydü. Bu bölümde Selçuklu döneminden bir mihrap bulunmakla birlikte, Müzeyi gezerken aldığını tanıtım zıbırtısına mihrabın numarasını girdip, playe bastığınızda Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm Bismillahirrahmanirrahîm diyerek minberin kenarlarındaki yazan ayeti okuyup, hangi dilde dinliyorsanız akabinde çevirisini söylüyor ve haftalardır ezan duymadıysanız insan bir başka oluyor. Kıymetini bilin.

Alte Nationalgalerie, dışardan baktınız mı önünde muazzam bir heykel var ve sanırsınız ki içeride de birşey var. Her yer resim gezmemiz 10 dakkamızı aldı.


Müzeler adasında son durak Altes Museum. Burada da "çanak, çömlek" görmek mümkün. Hava güneşliydi ve müzenden çıktıktan sonra Berlin Dom ve Altes Museum'un önünde bulunan çimlerde uzanarak diğer gideceğimiz yerleri ve nasıl gideceğimize dair planlamakla 15 dakkamızı dinlenmeye ayırdık.

Checkpoint Charlie'ye gitmeye karar verdik ve en yakın U-Bahn istasyonun yolunu tuttuk. Dom'un ilerindeki köprüden geçerken bul karayı al parayıcıları gördük, şaşırdık ve haritadan nerede olduğumuza, hangi yöne gitmemiz gerektiğine bakmamız için durakladık. Gözüm bul karayı al parayıcılardaydı. Takip ettim ordadakindeydi misket, bunu sesli olarak Oğuz'a söyledim. Meğersem oyunu oynatan adam Türkçe biliyormuş hemen geldi yanımıza elime 100€ verdi, tuttu kolumdan söylediğim kutunun üzerine ayağımla bastırdı ve 50€ verirsem kutuyu açacağını söyledi. Zaten olayın şoku ve elimde ki 100€ ile ne yapacağımı şaşırmıştım. Allah'tan Oğuz vardı. Çekti kurtadı beni. Paramız yok dedik ve ikiledik hemen.

U-Bahn'a binip Checkpoint Charlie'ye vardık. Hediyelik eşya dükkanlarına girdik.( Berlin duvarından parçalar bulmak mümkün.) Checkpoint'in karşısında işporta tezgahlarıda vardı. Türk'e benzettiğimiz bir adama Selam verip 3€'luk orak, çekiç rozetini 1€'ya aldım. Oralarda bir panaroma müzesi olduğunu biliyorduk ve checkpointin hemen karşısında olduğunu gördük. Biletlerle birlikte geri kalan yolculuğumuza eşlik edecek olan Berlin Hihglists Guide'da ücretsiz bir şekilde aldık. Paranoma bizim için hayal kırıklığıydı. Çünkü daha büyük bir şey bekliyorduk ya da en azından Paranoma 1453'e gittikten sonra Berlin Duvarı paranoması bizim panaonoma yanında bir hiçmiş gibi geldi.



Paranoma çıkışı en yakın S-Bahn ile Berlin Zafer Tagı'na geçtik. Unutulmayacak hadise ise Oğuz'un patlattığı espiri; " Geçmişte bir savaşı kazanıp bunu dikmişler buraya, biz kazandığımız her şavaş için böyle tag yapsaydık İstanbul taktan geçilmezdi.".
Zafer Tagı, meclis binası ve zafer anıtı derken yürümekten yorulup, hem dinlenip hem de karnımızı doyurmak için Burger King'e girdik. Yemeğimizi yedikten sonraki rotamız Salvador DALİ yani bir nevi DELİ müzesiydi.
 

S-Bahn ile iki aktarma yaparak Zafer Tagına gelmeden önceki istasyonda, yani Postdamer Platz'da indik. 
Dali'den çıktık. DB gökdeleninde içinde bulunduğu Potsdamer Platz'da biraz oyalandık.
 

Sonra yürüyerek Holocaust Memorial'e gidebileceğimize kanaat getirdik ve başladık yürümeye.Holocaust Memorial' vardık biraz oturup dinlendik.


Yağmur atıştırmaya başlamıştı, kalacak yerimiz yoktu ve Holocaust Memorial'ın ilerisinde bir abide gibi bir şey gözüküyordu. En son ona da bakıp Alexanderplatz'a gitmeye karar verdik. Meğersem o abide Zafer Tagının yandan  görünüşüymüş.

S-Bahn'a binerek bir aktarmayla Alexanderplatz'a geçtik. Yağmur iyice hızlandı. Bir önceki gün tanıştığımız manav abinin oraya gidip hem döner yiyebileceğimizi hem de bir şeyler danışabileceğimizi düşünerek manav abinin yanına doğru gittik ve burada bizim SDÜ kafilesinden Burak,Oğuz ve Kutay ile karşılaştık. Bak sen şu Allah'ın işine. Onların kaldığı hostele gidip geceyi orda geçirmeye karar verdik. Çünkü bir önceki kaldığımız hostelden daha ucuzdu. (21,5€)


Günü özetliyecek olursak, plansız programsız bir şekilde elimizde bulunan bir harita ve Berlin Highlist Guide eşiliğinde, S-Bahn, U-Bahn ve ayaklarımızı kullanarak 20-25 km yol kat ettik. S-Bahn ve U-Bahnları kullanırken bilet almadık ve kontrole yakalanmadık. Bu riski göze aldık, baya kâr ettik. Ertesi güne Alman Teknik Müsesi'ni ve Tutankamon Özel Sergisi'ni bıraktık. 

Peki Berlin nasıldı? Tabi ki bir İstanbul değil, kıyas bile edilemez.

videoların hakkı rahmeti Oğuz Furat'ındır.

2 Mayıs 2013 Perşembe

Berlin Neredir? ve Berlin Nasıl Gezilir? | 1. Gün Connectium/Jobmesse

 
Haftalar öncesinden Connectium/Jobmesse fuarına Berlin'e gitme kararı almıştık. Beklediğimiz günün gelmesi ve http://www.mitfahrgelegenheit.de/ sitesinden ayarladığımız araçla Erfurt üzerinden Berlin'e Geçtik.
 
Bindiğimiz arabanın sahibi ve dolayısıyla arabası tuhaftı.
 

  videonun telif hakkı Oğuz Furat'a aittir. Videonun çekildiği yer Berlin'e yakın bir yer.
 
mitfahrgelegenheit ---->>> taşıtla gitme imkanı nedir?
 
Siteye girerek nereden nereye gideceğinizi şeçip, size uygun tarihlerden oraya gidecek birinin arabasında boş olan koltuğu belirttiği fiyat karşılığında kiraladığınız bir sistemdir. Bu yöntem ile bulunduğunuz ülkeden başka ülkelere de geçmek mümkün. Gideceğiniz aracı seçtikten sonra gideceğiniz kişiyle site üzerinden ya da profilinde verdiği cep numarasından iletişime geçebilirsiniz. Her şey tamam olsa da anlaştığınız insanın hasta olması ya da başka bir işinin çıkmasından ötürü yolculuk planınız yarım kalabilir. Sık kullanılan bir yöntem ve seyahat tarihleriniz esnekse kullanmanız tavsiye edilir.
 

 
Fuardan çıktıktan sonra tren istasyonun yanında ki dönercide döner yedik ve şehir merkezine Alexanderplatz a geçtik.-Berlin'de seyahatimiz boyunca S-Bahn ve U-Bahnları kullandık ve hiç bilet almadık. İstasyonlarda turnike gibi geçiş kapıları yok. Biletleri istasyon içinde alıyorsunuz ve vagonlarda gezen memurlar tarafından kontrol ediliyor. Bu kontroller çok sık olmamakla birlikte, biletsiz yakalanırsanız para cezası ödemek zorunda kalıyorsunuz. -
 
 


Saat 5'e doğru geliyordu. O akşam Fenerbahçe - Benfika maçının olması ve kalacak yerimizin olmamasıyla, hem kalacak hem de maçı izleyecek bir yer araşıyına girdik. Berlin Hauptbahnhof ( Berlin Central Train Station) tan aldığımız broşürlerdeki hostelleri aradık. Hosteller ya çok pahalıydı,( 25€-35€) ya da doluydu. Biz de fikir almak için  Alexanderplatz yakınlarındaki bir dönerciye gittik. Dönerci önünde bulunan manav abiden Berlin'de Türklerin çoğunlukta bulunduğu Kottbusser Tor'a gitmemiz yönünde tavsiye aldık. U-Bahn ile  Kottbusser Tor'a geçtik. İstasyonun karşısında bulunan Mevlana Camii'ne girip kalacak yer tavsileri aldık ve elimiz boş bir şekilde geri döndük. Hava kararmaya başlamıştı, akşam namazını kıldıktan sonra Fenerbahçe maçını Berlin Ülkü Ocakları'nda izleyebileceğimizi öğrendik ve doğru Berlin Ülkü Ocağı'nın yolunu tuttuk.
 
 
 
Maç lehimize sonuçlanınca o şevinçle artık dışarda bile kalabilirdik. Ancak 29€ olmasına rahmen AO Hostel'de kalmayı tercih ettik. http://www.aohostels.com/en/berlin/
 
Hostel'e vardık soyunduk dökündük. Ne kadar güzel bir hostel olduğu konuşmasını bitirdikten sonra, Oğuzhan'ın sigara krizine girmesiyle sigara arayışına girdik. Hostelin içinde sigara makinası olmasına rahmen kimse banka kartını vermeye yanaşmadı.- Sigara bankomatlarında yaş doğrulaması yapmak için banka kartları kullanılmakta.- Bir umutla açık bir market buluruz diye Berlin Hauptbahnhof'a yöneldik. Her yer kapalıydı. Hauptbahnhof binasından çıktıktan sonra Oğuzhan karşıdaki dönerciyi gördü ve onun yanına gittik. Sigara makinasının bozuk olduğunu söyledi, o sıradan oradan geçen alman çift kalan son sigarasını Oğuzhan'a verdi ve bizde hostelin yolunu tuttuk 20 adım yürümüştük ki dönerci "gelin gelin." diye bağırdı. Makinanın ışıkları yanmadığı için çalışmadığını sanmış. Kartı soktuk, parayı makinay attık, sigarayı şeçtik ama makinada bir hareket yok. Dönerci abimiz biraz geri çekilin dedi ve akabinde makinaya iki tane sağlam tekme patlattı. 10 saniye sonra makinanın ışıkları yandı ve Oğuzhan sigarasına kavuştu. -Makina dili assembly değil, Türk işi tekme tokattır.- Hostelimize geri döndük. Ertesi gün erken kalkacağımız için hemen yatıverdik.

to be continued...