31 Ağustos 2013 Cumartesi

Buda Gelir BudaPeşte | 19.05.2013 İkinci Gün


 The Godfather film müziğiyle güne merhaba dedik. Dışarı çıktığımızda amcamız da müziğini değiştirmişti ve aramızda müzisyen olan Duygu arkadaşımız hemen elini cebine atıp, amcamıza bahşiş verdi.





Bir önce ki gün aldığımız Hop On - Hop Off  biletleriye şehiri gezmeye başladık. Budapeşte'nin tüm turistik özellik taşıyan yerlerini gezdik aklımda kalan yerlerden biri Kahramanlar Meydanı'ydı. Çünkü gitmeden önce internetten bir blogta ortada bulunan 7 heykelden birinin Atilla'ya ait olduğunu okumuştum. Ancak sonradan Mustafa ile yaptığımız tartışmalar sonucu ve internetti tekrar taramamla o heykelin Atilla değil, Kral Arpad olduğunu öğrendim. 

Detaylı bilgi için:  http://goo.gl/BlJPZi 

  
   


Kahramanlar Meyda'nından  hemen arkasında bulunan kaleye geçtik. Kalenin ön bahçesinde festivale denk geldik ve burada tarihi bir mizansel sergileniyordu. Ne yazık ki sonuna denk gelmiştik. Ama orada kurulan çadırlardan ve askerlerin giydiği kıyafetlerden anlaşılacağı üzerine Osmanlı savaşlarıyla ilgili olduğu sonucuna vardık ve Türkiye'de havalı tüfekle balon patlatma olayının ok atma versiyonuna denk geldik. Damarlarımızda ki kandan olsa gerek hemen aldık elimize ok ile yayı...



Kalenin bağçesinde ilginç bir müzik kulağımıza geldi ve ilk defa HURDY GURDY* görmüş, dinlemiş olduk.



Kaleden sonra şehrin yüksek tepelerinden biri olan Balıkçılar Tabya'sına geçtik. Burada bizi folklorik bir dans grubu ve ne hikmetse çözemediğimiz bir akbabalı adam karşıladı.



Çok gezdik çok gördük en son kendimizi Gellert Tepesi/ Özgürlük Anıtı'nda bulduk. Günün yorgunluğu ve HOHF** otobüsüne yetişmek için sarfedilen efor sonrası otobüse yetişilemeyince çöken hüzünle birlikte arkadaşlarımı biri bizi gözetliyor edasıyla kaydettim.


Geri dönüş yolunda parlemento binasına gidenler ve hostele geri dönenler olarak ikiye ayrıldık. Parlemento binasında yapılan çalışmalardan ötürü içine giremedik ancak yakınlardaki bir alışveriş merkezine gidip orada rastgele bulduğumuz Türk Restourantından uygun fiyata bir tabak dolusu geleneksel yemeklerimizden yerken hostele dönen entel arkadaşlarımız duşlarını alıp üzerlerini giyip entellik uğruna bir tabak makarna ve iki yudum şaraba dünyanın parasını vermişlerdi. Onları bu gafletten kurtarmak için hemen bir Irish Pub'a geçtik...

Yağan yağmurdan sahip olduğumuz Fucking Berlin ve Leopar desenli*** şemsiyelerimizle korunmaya çalışıp, hostelimizin yolunu tuttuk.


* Hurdy Gurdy : http://goo.gl/JHUa7y
** Hop On Hop Off
*** Leopar desenli şemşiye Türkiye'ye dönüş yolunda Romayı çok beğendi ve oraya yerleşti. İtalyan tarzı şemsiyeleri çok beğenmiş olsa gerek.

30 Haziran 2013 Pazar

Buda Gelir BudaPeşte | 18.05.2013 İlk Gün

Bizi Budapeşte'ye götürecek olan Slovakya bandıralı, kompartımanlı, kösnük trenimize binmiş kompartmanlarımıza yerleşmişken birden treni değişik kokular almaya başladı ve kompartmandan çıkıp kokunun nereden geldiğine baktık. Aslında çok uzakta aramaya gerek yokmuş...


Rotamız:


BudaPeşte - Keleti Tren İstasyonu'nda indikten sonra Turist İnformation'dan Budapeşte haritası alarak hem merkeze doğru yürüyor hem de hostel bakınıyorduk. Bu arayışımış üç kilometre yürüdükten sonra son buldu.

Kaldığımız hostel http://www.allcentral.hu buydu. Hostel gittiğim en kötü ancak fiyatı en uygun hosteldi. En büyük avantajı merkezde bir yerde olmasıydı. 

Hostele yerleşip yıkandık paklandıktan sonra, KFC'ye karnımızı doyurmaya gittik. Duygu'nun bana salladığı tavuklar sayesinde iyice kanımı ve karnımızı doyurduk. Hostel arayışlarımız sırasında Hop On - Hop Off (  City SeeSight) firmalarından aldığımız haritalar sonucunda BudaPeşte'yi yürüyerek gezemeyeceğimiz kanısına vardık ve Fiyatlarının uygun olmasıyla ( 2 gün boyunca kullanabilme ve 1 kereliğine tekne turu dahil yaklaşık 16€'ya ) Kendimizi tekne turunda bulduk.


Margitsziget Adası'nda indik. Asıl gezi işlerini ertesi güne bıraktığımız için hava kararıncaya kadar zamanımızı burda harcadık.


 
ve tekrar HopOnHopOff teknesiyle DUNA* nehri üzerinden geri döndük.


Hava iyice karamış ve karnımız açıkmıştı. Merve'den gelen teklifle birlikte Macaristan'ın meşhur Gulash Çorbasından içmeye karar verdik. Meydanın ortasından bulunan nezih, elit bir yere oturduk. Karnımız biraz doyunca tabii insan çılğınlıklar yapmak istiyor....


Gulash Çorbası hakkında doğru bilgiler için : http://www.yemekhikayeleri.com/hikayeler/yemek-ve-tarih/macar-corbasi-gulas-osmanli-nin-kul-asi-mid.html

Gulash Çorbası nasıl yapılır : http://iamthetourist.blogspot.de/2013/04/macar-kulturunden-bir-lezzet-goulash.html

Yemeğimizi de yedikten sonra günün ve seyehatın vermiş olduğu yorgunlukla hostelimizin yolunu tuttuk. Çünkü ertesi gün gezilecek bir çok yer bizleri bekliyordu...

*TUNA

28 Mayıs 2013 Salı

Prag'ta Gezelim 2. Gün | 17.05.2013


Gezimizin 29. saatine girerken elimizdeki haritadan kabaca bir circle oluşturup ayaklarımızı harekete geçirdik. Yakında bulunan müzeye doğru yöneldik ancak müzenin tadilatta olması, Betül ve Mustafa'nın bulduğu Efes Restaurant'ına yakın olmamız bunun yanında bir de saatin 12'ye doğru geliyor olması ve dahası "çiğ köfte de varmış..." rivayetinin ortaya atılmasıyla birlikten kendimizi Efes Restaurantı'nda bulduk.


Efes Restaurantı detaylı bilgi için: https://www.facebook.com/pages/Efes-Restaurant/511502988887192


Karnımızı doyurduktan sonra Restaurant'ın sahibi ablamız bize Budapeşte'ye gitmemiz konusunda çok yardım cı oldu. Telefon görüşmeleri yaptı, internetten siteler baktı, daha neler neler...

Nasıl gideceğimize karar verdikten sonra tren istasyonunun yolunu tuttuk ve biletlerimizi aldık. O sırada bozuk para toplama sevdasına giren Kutay kafayı yemek üzereydi. Günün yarısını boşa geçirdiğimizin farkına vararak hızla harekete geçip metro ile Prag kalesine geçtik.


                    


Kaleden çıkıp, Charles Köprüsü üzerinden geçip tekne turu yapma kararı aldık. Köprüden geçerken imzamızı attık ve yıllar sonra tekrar Prag'a gelip yazımızı bulabilir miyiz hayallerine dalarak köprüyü geçtik. Köprünün tam dibinde Prag İşkence Müzesi bulunmaktaydı ancak 5 dakikalık fark ile yetişemedik. 


İçgüdülerime güvenerek köprüden sola doğru saptık 100-150 metre yürüdükten sonra Çek kızlara yaklaşıp Amatörce gezi teknesine nereden binebileceğimiz sorduk. Onlarda geldiğimiz yönü göstererek ileriye gitmemizi söylediler. 

Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük Yürüdük...

Tam tamına 2,5 kilometre yürüdükten sonra seferlerin bittiğini gördük ve başka bir limanda hâlâ seferlerin devam ettiğini öğrenip o limana gitmek üzere tramvaya bindik.
 


Kilometrelerce yol yürüdükten sonra gezi teknesine bineceğimiz limana geldik. Yirmi dakikalık bir zaman vardı teknenin kalkmasına, karnımızın aç olmasıyla  herkese ekmek arası bir şeyler yaptırabiliriz düşüncesiyle Mustafa, Kutay ve ben meydana yöneldik. Tek bulabildiğimiz bir dönerciydi...

Gezinin büyük itirafı burada geliyor. 

Öncelikle dönerciye 10 tane döneri 10 dakikada yapabilir misin diye sorduk. Tabiki yaparım dedi. Ancak 3 yarımı yapması 5 dakikayı bulunca kalan siparişleri iptal edip. Yaptırdığımız o üç döneri geri dönerken afiyetle yedik ve ayıp olmasın diye sevgili arkadaşlar sizlere hiç bir şey bulamadık dedik.


Tekneden indikten sonra eski şehir meydanına yöneldik. İnanılmaz derecede hareketliydi. Her yerde kendi çapında gösteri yapan insanlar ve turistlerle meydan dolup taşıyordu. Aynı gün içinde o meydanın hem dolu hem de boş halini görmüştük. Astronomik saate selam verip karnı aç olanlar için merkezde yemek yiyebileceğimiz yerlere yönelmişken Sex Müzesi karışımıza çıktı.




Dar sokaklar ve eski evlerin arasından geçerek Vaclavske Caddesi üzerinde tüm kafilenin karnını doyurduktan sonra tren garının yolunu tuttuk.

Bizi Budapeşte'ye götürecek olan Slovakya bandıralı, kompartımanlı, kösnük trenimize bindik.

Tren maceralarımız için bir sonra ki yazıyı bekleyin...

Kokuları şimdiden gelmeye başladı...