6 Ağustos 2014 Çarşamba

Münih'te Tren Kaçırayazdık... | 21.05.2013

Uzun bir aradan sonra yaz aylarının vermiş olduğu işsizlikle birlikte yarım kaldığım işi tamamlamaya karar verdim. Aklımda kalanları aktarmaya başlıyorum...

Sabahın köründe Viyana'dan Münih'e gelmiştik. Herkes tren garında hemen Schmalkalden'e nasıl gideriz peşindeyken ortaya BMW'nin merkezi Münih'teymiş, son trenle Schmalkalden'e gidersek BMW müzesini felan gezeriz teklifyle birlikte kendimiz önceklikle 3 saat harçıyacağımız bir Türk börekçisinde bulduk. Münih tren garının karşısı tıpkı Frankfurt'ta olduğu gibi  Türk sokağıydı. Poça, simit çay derken düştük BMW'yi aramaya...

Almanya artık bizim ikinci anavatanımız olduğunu o gün anladık. Çünkü ne yapacağımızı nereye nasıl gidebileceğimizi nerden bilet almamız gerektiğini artık biliyorduk. Almanya'daki sisteme artık alışmıştık.

Sora sora BMW'nin yerleşkesini bulduk. Önce Showroom'a ordan da Müze bölümüne geçtik.



Tahmin ettiğiniz üzere müzede BMW'nin ilk ürettiği arabadan son ürettiğine kadar bulunmakta. Kutaycım araba tutkunu olduğu için durup hepsini fotoğrafladı. Özet geçiyorum.




Müze'ye o kadar hayran kalmıştık ki zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmadık. Schmalkalden trenin kalkmasına yarım saat kala kimi müzede kimi showroomda olan arkadaşlarımızı toplayıp koşmaya başladık. Yetişebileceğimiz belli değil taksi tutalım gibi öneriler gelmekteydi. Hemen metroya bindik koşacağımız için kızlardaki çantaları erkeklere taksim ettik. Metrodan indik ve başladık koşmaya derken aklıma bir fikir geldi tüm bu gezi circle boyunca bir flash mob yapalım diye tutuyordum ve flash mob ayağıma geldi. Metro istasyonunda koşuşturan 10 kişi... 


O değilde bu videoda olmayan şey metroda koşarken birisi Türkçe " yavaş olun yavaşşş." diye bağırdı. Almanya değil Türkiye mübarek. Trene yetiştik Schmalkalden'e 3-5 aktarma ile vardık diyip bitirecektim ki buda mı gol değil...

Heyhat...

Schmalkalden yolunda son aktarma istasyonuna doğru yol alıyoruz. Tren bileti bende inilecek durağı, saati  kesin olarak ben biliyorum. Swainfurt istasyonunda inmemiz lazım yaklaşık olarakta 5 dakka kalmış. Kızlara (Betül-Duygu) ben bir tuvalete gidiyorum Swainfurt'ta ineceğiz dedim ve tuvalete yöneldim. Küçük abdestimi giderdikten sonra tuvaletten çıktım bizimkiler ayaklanmış hadi iniyoruz dedi. İndik ve beklemeye başladık. Aktarma yapacağımız trenin peronunu ararken öyle bir peron numarasını olmadığını gördük ve Swainfurt istasyonunda değil Swainfurt bilmem ne istasyonunda inmişsiz ve Swainfurt istasyonuna 3 durak daha varmış. Allahtan Kutay'ın telefonunda Bahn uygulaması vardı ve yeni rota çizildi. İki aktarma daha yapılarak Schmalkalden'e gidildi. 10 günlük gezi circlemiz aksiliklerle başladığı gibi aksiliklerle bitti. Hep Betül'ün suçu :D. Ancak bu 10 günlük gezi boyunca unutulmaz süper şeyler yaşadık ve en çok anlattığım anılarım buraladaki anılarımdır. Son olarak birlite iyi vakit geçirdiğimiz tüm arkadaşlara da buradan geçikmelide olsa teşekkürler. Bu sitenin tüm telifi onlara aittir. Çünkü onlar olmasaydı bütün bunlar bu kadar renkli yaşanmayacak ve güzel bir anı olarak hafızalara kazınmayacaktı...



22 Eylül 2013 Pazar

Viyana'nın Fethi | 20.05.2013


Macaristan ilginç bir yer gidiş dönüş bileti sadece gidiş biletinden daha ucuz, bu yüzden bizde gidiş dönüş bileti alarak Siemens'in üretmiş olduğu ÖBB ( Austria Railway ) trenine bilet aldık. Planımız 12 gibi Viyana'ya varmak ve son Almanya trenine kadar Viyana'yı gezip dönmekti ve böyle de oldu.

Trenden indikten sonra istasyonda çalışan bir Türk ağabeyimize rast geldik ve sağ olsun bize Viyana haritası temin etti. Almanya'ya nasıl, ne zaman geçeriz, çantaları nereye bırakırız tartışmalarından sonra yola koyulduk ve kendimizi Aziz Stephan Katedrali'nde bulduk. Karnımız acıkmıştı ve bir Türk restoranı bularak hem karnımızı doyurabileceğimizi hem de çantalarımızı bırakabileceğimiz düşündük.



Karnımızı doyurmasına doyurduk ama çantalarımızı restoranta bırakamadık. Çünkü restaurant işletmecisi çantalarımızın daha güzel yerlere layık olduğunu söyledi bizde çantalarımıza uygun yer aramaya başladık. Mustafa'nın bir kişi hostelde yatak kiralasın hepimiz çantalarımızı oraya bırakırız fikriyle hostel aramaya koyulduk, derken Betül bir hotele girdi ve hotelden yanında belboyla birlikte çıktı. Biz şaşkınlık içerisinde çantalarımızı belboya verdik o da bir güzel arabaya yerleştirdi, Betül'den 5€ bahşiş aldı. - Düşünün 5 yıldızlı Viyana'da bir hotel, önünde lüks arabalar duruyor aldığı bahşişler büyük ihtimal ile maaşından fazladır bizim verdiğimiz 5€ ya ancak bir paket sigara alır. - Betül hotele girip adres soracağına direk çantamızı bırakabilir miyiz? diye sormuş belboyda şaşırtıcı bir biçimde evet demiş ve böylece restorantlara layık olmayan çantalarımız layık oldukları hizmetle 5 yıldızlı hotellerinde yerlerini almışlardı.

 

Çantalarımızdan kurtulduktan sonra haritamız üzerinde işaretli olan yerleri Mustafa'nın kılavuzluğunda gezmeye başladık. İlk durağımız Kelebek evi oldu. Açıkçası kelebeklere karşı özel ilgisi olan yoksa boşuna para verilmemesi gereken yerlerden biriydi. Bu ev cam çatılı olup içinde kelebeklerin yaşaması için uygun bir iklim ve tabiat oluşturulmuş içinde yüzlerce kelebek olduğu söyleniyor ancak pekte öyle olmadığını gördük.



Çok oyalanmamızdan dolayı müzelerin giriş saatlerini kaçırmış ve önlerindeki heykellerle resim çekilmekten başka yapabileceğimiz bir şey kalmamıştı.



Viyana'nın bir müzik şehri olmasından operaya gitme duygusu kapladı içimizi ve hemen fiyat sormaya koyulduk. Adamın sadece müzik mi olsun dansta olsun mu şarkı da söylensin mi sorularına Türk usülu "little little in the middle" cevabı verdik ve taa taaaaaaaa  Salon Figaro; Mozart ve kız kardeşinin birlikte konser verdiği tarihi bir solandaydık.



Müziğin şarhoşluğuyla Viyana'ya veda edip tren garının yolunu tuttuk. İlk hedefimiz München ileri...





31 Ağustos 2013 Cumartesi

Buda Gelir BudaPeşte | 19.05.2013 İkinci Gün


 The Godfather film müziğiyle güne merhaba dedik. Dışarı çıktığımızda amcamız da müziğini değiştirmişti ve aramızda müzisyen olan Duygu arkadaşımız hemen elini cebine atıp, amcamıza bahşiş verdi.





Bir önce ki gün aldığımız Hop On - Hop Off  biletleriye şehiri gezmeye başladık. Budapeşte'nin tüm turistik özellik taşıyan yerlerini gezdik aklımda kalan yerlerden biri Kahramanlar Meydanı'ydı. Çünkü gitmeden önce internetten bir blogta ortada bulunan 7 heykelden birinin Atilla'ya ait olduğunu okumuştum. Ancak sonradan Mustafa ile yaptığımız tartışmalar sonucu ve internetti tekrar taramamla o heykelin Atilla değil, Kral Arpad olduğunu öğrendim. 

Detaylı bilgi için:  http://goo.gl/BlJPZi 

  
   


Kahramanlar Meyda'nından  hemen arkasında bulunan kaleye geçtik. Kalenin ön bahçesinde festivale denk geldik ve burada tarihi bir mizansel sergileniyordu. Ne yazık ki sonuna denk gelmiştik. Ama orada kurulan çadırlardan ve askerlerin giydiği kıyafetlerden anlaşılacağı üzerine Osmanlı savaşlarıyla ilgili olduğu sonucuna vardık ve Türkiye'de havalı tüfekle balon patlatma olayının ok atma versiyonuna denk geldik. Damarlarımızda ki kandan olsa gerek hemen aldık elimize ok ile yayı...



Kalenin bağçesinde ilginç bir müzik kulağımıza geldi ve ilk defa HURDY GURDY* görmüş, dinlemiş olduk.



Kaleden sonra şehrin yüksek tepelerinden biri olan Balıkçılar Tabya'sına geçtik. Burada bizi folklorik bir dans grubu ve ne hikmetse çözemediğimiz bir akbabalı adam karşıladı.



Çok gezdik çok gördük en son kendimizi Gellert Tepesi/ Özgürlük Anıtı'nda bulduk. Günün yorgunluğu ve HOHF** otobüsüne yetişmek için sarfedilen efor sonrası otobüse yetişilemeyince çöken hüzünle birlikte arkadaşlarımı biri bizi gözetliyor edasıyla kaydettim.


Geri dönüş yolunda parlemento binasına gidenler ve hostele geri dönenler olarak ikiye ayrıldık. Parlemento binasında yapılan çalışmalardan ötürü içine giremedik ancak yakınlardaki bir alışveriş merkezine gidip orada rastgele bulduğumuz Türk Restourantından uygun fiyata bir tabak dolusu geleneksel yemeklerimizden yerken hostele dönen entel arkadaşlarımız duşlarını alıp üzerlerini giyip entellik uğruna bir tabak makarna ve iki yudum şaraba dünyanın parasını vermişlerdi. Onları bu gafletten kurtarmak için hemen bir Irish Pub'a geçtik...

Yağan yağmurdan sahip olduğumuz Fucking Berlin ve Leopar desenli*** şemsiyelerimizle korunmaya çalışıp, hostelimizin yolunu tuttuk.


* Hurdy Gurdy : http://goo.gl/JHUa7y
** Hop On Hop Off
*** Leopar desenli şemşiye Türkiye'ye dönüş yolunda Romayı çok beğendi ve oraya yerleşti. İtalyan tarzı şemsiyeleri çok beğenmiş olsa gerek.