Saat 9 gibi kalktık. Hostelde kahvaltı dahil olmadığından SDÜ kafilesinin kahvaltıda aldığı muzlardan alarak kahvaltımızı muzla yapıp Alexanderplatz'a oradanda Deutsches Technikmuseum'a geçtik.
Bugünkü hedefimiz Deutsches Technikmuseum ve Tutankamon özel gösterimine gitmekti ancak hesaba katmadığımız şey Deutsches Technikmuseum'un çok büyük olması ve gezmenin çok zaman almasıydı. Bu yüzden Tutankamon'a gidemedik.
Deutsches Technikmuseum bileti 4,50€ ve zaman darlığından müzeyi hakkını vererek gezemedik. Müze çok büyük bir lokomatif çeşitliliğine sahip yani tren severlerin muhakkak uğraması gerekir.
Müze tamamiyle teknik bir müze ve bir çok şeyde interaktif. Bu yüzden rahatlıkla üç dört saat zaman harcayabilirsiniz burada.
Müzeden çıkıp S-Bahn ile tekrar Alexanderplatz'a dönüp öğle yemeğini yiyip, hediyelik eşya alarak geri dönemeyi planlıyorduk. S-Bahn istasyonuna girdik ve karşımızda kulaklıklı kocaman bir kalabalık bize bakıyordu. Şaşırdık, korktuk, durakladık istasyon içinde sola saptık ve bir alkış tufan koptu. Herhalde bir flash mob olayına maruz kaldık.
Alexanderplatz'a gitmek için aktarma yapacağımız durak Kottbusser Tor'du. Durakta indik ve aklımıza oranın Türk mahallesi olduğu aklımıza geldi. Hem karnımızı doyuralım hem de Mevlana Camii'ndeki hocaya ( Abdullah Hoca) Mitfahrgelegenheit ile ayarladığımız arabaya nereden bineceğimizi sorarız diye Kottbusser Tor'da inmeye karar verdik.
Mitfahrgelegenheit ayarladığımız araba ile öğlenden sonra üçte Erfurt'a oradan da Schmalkalden'e geçtik. Berlinde iki gece üç gün kaldık. Doğaçlama bir şekilde Berlin'i gezdik ve harikaydı. Eğer tren istasyonunda yatabilmeyi göze alırsanız ve bilet almadan şehir içi ulaşımı kullanırsanız çok ucuza Berlin'i gezmeniz mümkün.
Oğuz ve Oğuzhan'dan önce kalkarak ilk gün hostelden aldığımız haritayı göz ucuyla süzerken bir yandan da kalkın artık diye bağırıyordum. Gece bizimle kalan zenci yoldaşımız çoktan gitmiş oda tamamiyle bize kalmıştı.
Herkesin uyanmasıyla nasıl gezeceğimiz ve nasıl döneceğimizi karalaştırmamız lazımdı. İçinde bulunduğumuz gün gitmek istesek öğleden sonra üçe kadar vaktimiz vardı ve bu kadar az bir zaman bize yeterli değildi. Bu yüzden Oğuzhan'ın Berlin'i daha önce gezmiş olmasından ötürü onu Berlin Hauptbahnhof'tan uğurlayıp, bir gece daha gerekirse Hauptbahnhofta kalmayı göze aldık.
Elimizde Sadece bir Harita ve bir günlük Berlin deneyimi vardı. Yani hiç bir şey bilmiyorduk, ne plan ne bir program tamamiyle doğaçlama ve harita okuma becerimize güvenerek Berlin'i gezecektik. Oğuzhan'ın Alexanderplatz'dan yürüyerek müzeleri gezersiniz lafını destur kabul edip. S-Bahn'a bindik. Bir yandan haritaya bakarken bir yandan da bilet memurlarını kolluyorduk. Birden eski, heykelli binaların oradan geçtiğimizi farkettim ve müzelere daha yakın olacağını düşündüğümüzden Hackescher Markt durağında indik. Haritaya göre Bode Museum'a gitmeye çalışırken kendimizi Neue Synagogu'nda bulduk. Resim çekilip, facebookta check-in yaptıktan sonra Özgürlüğün zirvesinde olduğumu hissettim. Bilmediğin bir ülke bilmediğin bir dil, rahatça konuşabilliyorsun ve ne yapsan kimsenin umrunda değil. Yaşasın Özgürlük.
Sinagogtan Bode Museum'a geçtik. Hiç bir fikrimiz yok baktık kapıyı birileri açtı içeri girdi bizde daldık içeri. Bilet gişesinde buranın müzeler adası olduğunu öğrenip, müzeler adasındaki müzelerde geçerli olan biletlerden aldık.(9€- 26.04.2013) Müzenin girişinde kocaman heykel karşıladı bizi, heykele baktık üst kata çıktık, dedik herhalde bu kadar sonra tam dışarı çıkacaktık ki, birden kadının verdiği broşüre baktık. Meğer heykelin arkasındaki kapıdan giden bir kolidor var ve asıl müze oradan itibaren başlıyor. Yaklaşık 15 dakikada müzeyi gezdik.
Bode'den sonra kazı çalışması yüzünden istikametimiz Neus Museum'a oldu. Yıllar önce belgeselini izlediğim Nefertiti'nin büstünü gördüm. O an duygularım gerçekten karışıktı. Nereden Nereye... Bu müzede Mısır ve Roma eserleri bulunmakta. Yaklaşık 20 dakika da bu müzeyi tamamladık. Eğer Antalya Müzesi'ne gittiyseniz Neus Museum'daki Roma kısmını çok rahatlıkla pas geçebilirsiniz.
Pergampn Museum, burada büyük boyutlu bir çok şey var. Pazar girişi çinileri, Yunan tapınağı vs, Ancak Oğuz ile beni en çok etkileyen şey müzenin ikinci katında bulunan İslam Eserleri bölümüydü. Bu bölümde Selçuklu döneminden bir mihrap bulunmakla birlikte, Müzeyi gezerken aldığını tanıtım zıbırtısına mihrabın numarasını girdip, playe bastığınızda Eûzu billahi mineş-şeytânirracîmBismillahirrahmanirrahîm diyerek minberin kenarlarındaki yazan ayeti okuyup, hangi dilde dinliyorsanız akabinde çevirisini söylüyor ve haftalardır ezan duymadıysanız insan bir başka oluyor. Kıymetini bilin.
Alte Nationalgalerie, dışardan baktınız mı önünde muazzam bir heykel var ve sanırsınız ki içeride de birşey var. Her yer resim gezmemiz 10 dakkamızı aldı.
Müzeler adasında son durak Altes Museum. Burada da "çanak, çömlek" görmek mümkün. Hava güneşliydi ve müzenden çıktıktan sonra Berlin Dom ve Altes Museum'un önünde bulunan çimlerde uzanarak diğer gideceğimiz yerleri ve nasıl gideceğimize dair planlamakla 15 dakkamızı dinlenmeye ayırdık.
Checkpoint Charlie'ye gitmeye karar verdik ve en yakın U-Bahn istasyonun yolunu tuttuk. Dom'un ilerindeki köprüden geçerken bul karayı al parayıcıları gördük, şaşırdık ve haritadan nerede olduğumuza, hangi yöne gitmemiz gerektiğine bakmamız için durakladık. Gözüm bul karayı al parayıcılardaydı. Takip ettim ordadakindeydi misket, bunu sesli olarak Oğuz'a söyledim. Meğersem oyunu oynatan adam Türkçe biliyormuş hemen geldi yanımıza elime 100€ verdi, tuttu kolumdan söylediğim kutunun üzerine ayağımla bastırdı ve 50€ verirsem kutuyu açacağını söyledi. Zaten olayın şoku ve elimde ki 100€ ile ne yapacağımı şaşırmıştım. Allah'tan Oğuz vardı. Çekti kurtadı beni. Paramız yok dedik ve ikiledik hemen.
U-Bahn'a binip Checkpoint Charlie'ye vardık. Hediyelik eşya dükkanlarına girdik.( Berlin duvarından parçalar bulmak mümkün.) Checkpoint'in karşısında işporta tezgahlarıda vardı. Türk'e benzettiğimiz bir adama Selam verip 3€'luk orak, çekiç rozetini 1€'ya aldım. Oralarda bir panaroma müzesi olduğunu biliyorduk ve checkpointin hemen karşısında olduğunu gördük. Biletlerle birlikte geri kalan yolculuğumuza eşlik edecek olan Berlin Hihglists Guide'da ücretsiz bir şekilde aldık. Paranoma bizim için hayal kırıklığıydı. Çünkü daha büyük bir şey bekliyorduk ya da en azından Paranoma 1453'e gittikten sonra Berlin Duvarı paranoması bizim panaonoma yanında bir hiçmiş gibi geldi.
Paranoma çıkışı en yakın S-Bahn ile Berlin Zafer Tagı'na geçtik. Unutulmayacak hadise ise Oğuz'un patlattığı espiri; " Geçmişte bir savaşı kazanıp bunu dikmişler buraya, biz kazandığımız her şavaş için böyle tag yapsaydık İstanbul taktan geçilmezdi.".
Zafer Tagı, meclis binası ve zafer anıtı derken yürümekten yorulup, hem dinlenip hem de karnımızı doyurmak için Burger King'e girdik. Yemeğimizi yedikten sonraki rotamız Salvador DALİ yani bir nevi DELİ müzesiydi.
S-Bahn ile iki aktarma yaparak Zafer Tagına gelmeden önceki istasyonda, yani Postdamer Platz'da indik.
Dali'den çıktık. DB gökdeleninde içinde bulunduğu Potsdamer Platz'da biraz oyalandık.
Sonra yürüyerek Holocaust Memorial'e gidebileceğimize kanaat getirdik ve başladık yürümeye.Holocaust Memorial' vardık biraz oturup dinlendik.
Yağmur atıştırmaya başlamıştı, kalacak yerimiz yoktu ve Holocaust Memorial'ın ilerisinde bir abide gibi bir şey gözüküyordu. En son ona da bakıp Alexanderplatz'a gitmeye karar verdik. Meğersem o abide Zafer Tagının yandan görünüşüymüş.
S-Bahn'a binerek bir aktarmayla Alexanderplatz'a geçtik. Yağmur iyice hızlandı. Bir önceki gün tanıştığımız manav abinin oraya gidip hem döner yiyebileceğimizi hem de bir şeyler danışabileceğimizi düşünerek manav abinin yanına doğru gittik ve burada bizim SDÜ kafilesinden Burak,Oğuz ve Kutay ile karşılaştık. Bak sen şu Allah'ın işine. Onların kaldığı hostele gidip geceyi orda geçirmeye karar verdik. Çünkü bir önceki kaldığımız hostelden daha ucuzdu. (21,5€)
Günü özetliyecek olursak, plansız programsız bir şekilde elimizde bulunan bir harita ve Berlin Highlist Guide eşiliğinde, S-Bahn, U-Bahn ve ayaklarımızı kullanarak 20-25 km yol kat ettik. S-Bahn ve U-Bahnları kullanırken bilet almadık ve kontrole yakalanmadık. Bu riski göze aldık, baya kâr ettik. Ertesi güne Alman Teknik Müsesi'ni ve Tutankamon Özel Sergisi'ni bıraktık.
Peki Berlin nasıldı? Tabi ki bir İstanbul değil, kıyas bile edilemez.
Haftalar öncesinden Connectium/Jobmesse fuarına Berlin'e gitme kararı almıştık. Beklediğimiz günün gelmesi ve http://www.mitfahrgelegenheit.de/ sitesinden ayarladığımız araçla Erfurt üzerinden Berlin'e Geçtik.
Bindiğimiz arabanın sahibi ve dolayısıyla arabası tuhaftı.
videonun telif hakkı Oğuz Furat'a aittir. Videonun çekildiği yer Berlin'e yakın bir yer.
Siteye girerek nereden nereye gideceğinizi şeçip, size uygun tarihlerden oraya gidecek birinin arabasında boş olan koltuğu belirttiği fiyat karşılığında kiraladığınız bir sistemdir. Bu yöntem ile bulunduğunuz ülkeden başka ülkelere de geçmek mümkün. Gideceğiniz aracı seçtikten sonra gideceğiniz kişiyle site üzerinden ya da profilinde verdiği cep numarasından iletişime geçebilirsiniz. Her şey tamam olsa da anlaştığınız insanın hasta olması ya da başka bir işinin çıkmasından ötürü yolculuk planınız yarım kalabilir. Sık kullanılan bir yöntem ve seyahat tarihleriniz esnekse kullanmanız tavsiye edilir.
Fuardan çıktıktan sonra tren istasyonun yanında ki dönercide döner yedik ve şehir merkezine Alexanderplatz a geçtik.-Berlin'de seyahatimiz boyunca S-Bahn ve U-Bahnları kullandık ve hiç bilet almadık. İstasyonlarda turnike gibi geçiş kapıları yok. Biletleri istasyon içinde alıyorsunuz ve vagonlarda gezen memurlar tarafından kontrol ediliyor. Bu kontroller çok sık olmamakla birlikte, biletsiz yakalanırsanız para cezası ödemek zorunda kalıyorsunuz. -
Saat 5'e doğru geliyordu. O akşam Fenerbahçe - Benfika maçının olması ve kalacak yerimizin olmamasıyla, hem kalacak hem de maçı izleyecek bir yer araşıyına girdik. Berlin Hauptbahnhof ( Berlin Central Train Station) tan aldığımız broşürlerdeki hostelleri aradık. Hosteller ya çok pahalıydı,( 25€-35€) ya da doluydu. Biz de fikir almak için Alexanderplatz yakınlarındaki bir dönerciye gittik. Dönerci önünde bulunan manav abiden Berlin'de Türklerin çoğunlukta bulunduğu Kottbusser Tor'a gitmemiz yönünde tavsiye aldık. U-Bahn ile Kottbusser Tor'a geçtik. İstasyonun karşısında bulunan Mevlana Camii'ne girip kalacak yer tavsileri aldık ve elimiz boş bir şekilde geri döndük. Hava kararmaya başlamıştı, akşam namazını kıldıktan sonra Fenerbahçe maçını Berlin Ülkü Ocakları'nda izleyebileceğimizi öğrendik ve doğru Berlin Ülkü Ocağı'nın yolunu tuttuk.
Maç lehimize sonuçlanınca o şevinçle artık dışarda bile kalabilirdik. Ancak 29€ olmasına rahmen AO Hostel'de kalmayı tercih ettik. http://www.aohostels.com/en/berlin/
Hostel'e vardık soyunduk dökündük. Ne kadar güzel bir hostel olduğu konuşmasını bitirdikten sonra, Oğuzhan'ın sigara krizine girmesiyle sigara arayışına girdik. Hostelin içinde sigara makinası olmasına rahmen kimse banka kartını vermeye yanaşmadı.- Sigara bankomatlarında yaş doğrulaması yapmak için banka kartları kullanılmakta.- Bir umutla açık bir market buluruz diye Berlin Hauptbahnhof'a yöneldik. Her yer kapalıydı. Hauptbahnhof binasından çıktıktan sonra Oğuzhan karşıdaki dönerciyi gördü ve onun yanına gittik. Sigara makinasının bozuk olduğunu söyledi, o sıradan oradan geçen alman çift kalan son sigarasını Oğuzhan'a verdi ve bizde hostelin yolunu tuttuk 20 adım yürümüştük ki dönerci "gelin gelin." diye bağırdı. Makinanın ışıkları yanmadığı için çalışmadığını sanmış. Kartı soktuk, parayı makinay attık, sigarayı şeçtik ama makinada bir hareket yok. Dönerci abimiz biraz geri çekilin dedi ve akabinde makinaya iki tane sağlam tekme patlattı. 10 saniye sonra makinanın ışıkları yandı ve Oğuzhan sigarasına kavuştu. -Makina dili assembly değil, Türk işi tekme tokattır.- Hostelimize geri döndük. Ertesi gün erken kalkacağımız için hemen yatıverdik.